Ben çoğu zaman hayallerinin arasına sıkışan bir kızım bazen savaşırım bu yoğun dürtüyle bazen adım atmaya ürker bir de hayıflanırım neden olmadı diye.Aslında bazı hayallerimi gerçeğe çevirdiğim oldu olmadı desem yalan olur şimdi.Ama bazıları var ki içimde ki korkağı bir türlü alt edemiyor ya da ben yapamayacağıma inandığım için olmuyor işte bir de olmadı diye üzülmelerim olmasa .Ah avanak sen adım atmazsan o olur mu olmaz ama bunu kendime anlatamıyorum bir sihirli değnek olsun istiyor aptal gönlüm.İşin garip yanı başkalarına da enjekte etmişim bu fikri Melis'in yapamayacağı şeyler vardır aman ona dokunmayın.Yalnız hayalleri uğruna savaşan o süper kişi de benim yine tezatların kızıyım bir nebze.Eğer bir hayalimi yapabileceğime inanayım o dakika onu elde edeceğime yemin ederim ve evet çoğu isteğimi elde ettim ama dedim ya bazı hayallerimi su yüzüne çıkartmaya korkuyor onları yapabileceğime inanmıyorum.Aslında tek şey kendine inanmak evet anahtar kelime bu Bingo!Gel gelelim ki içimde bir şeyler aklı yerle bir ediyor ve işte o an başlıyor tüm arıza.
Mutsuzum Mutsuzsun Mutsuz ve hayat inadına devam ediyor...
9 Temmuz 2012 Pazartesi
6 Temmuz 2012 Cuma
18 Nisan 2012 Çarşamba
Baykuş
Düşündüm bugün çok düşündüm aniden durdurak bilmeksizin düşündüm başka hiçbir işim yokmuş gibi yaşama sebebim düşünmekmiş gibi düşündüm.İnsan sorunlarını kendi iç dünyasında büyütüyomuş aslında ve yine nokta kadar olan sorun içsel buhranlar ve takıntılarla dağ gibi görünebiliyomuş gözüne.Bizi hastalayan ruhumuzu közdeki bir kömür gibi yok eden hastalıkta takıntıymış aslında ve fazla duygusal olmak fazla çürütüyormuş benliğini.Çoğu insan dudaklarda ki tebessüme dikkat kesilmekten gözlerinde ki acıyı fark edemez.Kim bilir belki de etmek istemez benim derdim bana yeter hesabıyla gören körler olmayı yeğler.Ama bir gün gelir ki bir anda tüm sırların ortaya dökülüverir ve sen çırılçıplak kalırsın milyonlarca gözün önünde dertlerinle üşüyerek savunmasız bakakalırsın.Gözünden düşen yaşlar her derdinin ilmek ilmek olmuş acısını çözüverir aniden ardından biraz rahatlama biraz huzursuzluk hissedersin.Rüzgarın gece ile dansına şahit olursun uykusuz gecelerde.Yıldızlar ile ahbaplığın güneşi kıskandırır.Kalemin içine akan sözcüklere derman olur.Sonra öpüverir melekler bir gece alnından yok olup gidersin tüm bu şeylerin karmaşasından.Kan kusan kelimelerin acıyla beslenip selam eder gökyüzünde ki kuşlara.
En sevdiğin kuş Baykuştu ya Melis sessiz sessiz uçarsın sen de işte onlarla...
En sevdiğin kuş Baykuştu ya Melis sessiz sessiz uçarsın sen de işte onlarla...
27 Şubat 2012 Pazartesi
İnsanlar insanlar mı?''Onlar sadece gölge saf anlamsız gölge...''
Acaba gerçekten mutlu muyum? Kafamı kurcalayan tek soru bu.Mutlu olup olmadığıma karar vermekten bile acizim.Ne kadar istesemde can cekişen huzursuz ve karamsar havamdan bir türlü kurtulamıyorum.Çok denedim kurtulmayı sürekli kahkahalar atıyor doyasıya eğleniyorum ama akşam olup eve döndüğümde kendi içimde bir yerlerde saklanıyorum kimseye göstermek istemediğim bana özel yerlerde...Herkesin sandığından çok farklı kimliğim akşamları gün yüzüne çıkıyor ve içimi kemiriyor.Bir türlü uzun süreli mutluluklar yaşayamıyorum.Çünkü ruhumun kafesler altında özgürlüğü arzuladığını hissediyorum.Milyonlarca anahtarın denendiği kafes gerçekten açılamıyor senelerdir.Yine içimde bir yerlerde hissediyorum ki anahtar bende ama o anahtar yine aynı şekilde gizlenmiş bedenimde çıkmayada korkmuyor değilim aslında ,yıllarımı geçirdiğim kafesten.Aslında tüm arzumla uçmak istiyorum en ücra köşelere ama korkuyorum da yem olursam düzene diye.Hissettiğim bu duygular ya zaten beni yazmaya sevk eden.Parmaklarımla dokunamadığım tadına bakamadığım duygularımın gölgeleri değil de ne yazılarım?Eğer yazılarımı seven tek insan ben olsaydımda yılmazdım yazmaktan yazmak alkış almak değil benim için temel ihtiyaç ''NEFES ALMAK''... Kısa ve net bir şekilde söylüyorum :''Yazamasaydım ölürdüm.''Benim için inkar edilemez tek gerçek bu. İnsanlardan nefret ettiğim zamanlarda yazarak rahatlarım bir nevi terapi bu.Bu sebepten en güzel yazılarım ağlarken çıkıyor saf, katıksız ,sözcüklere isyan...Göğüs kafesime basınç yapılıyormuş gibi darlanıyorum bazen diyorum kendi kendime bugün günlerden siyah ateşlerle imtihan ediliyor bedenim,kavruluyor ruhum dumanlarım dört bir yana savruluyor küllerim ise sadece bende yeni izler bırakıyor.Duraksıyorum yavaşlıyor soluğum insanları gözlemliyorum.Ve düşünüyorum ''Yaşananlar sadece yaşayanı yıpratıyormuş,insanlar insanlar mı onlar sadece gölge saf anlamsız gölge...''
24 Şubat 2012 Cuma
Sözlerim
... Benden bana ait değerli sözler...
Gökten kimyasal yağıyor bak bugün ve ben zift gibi kara günahlarla yok oluyorum gene...
Çok gülüyorsun diyorlar bilmiyorlar ki gülme eylemini kendime yıkılmamak için zırh edindiğimi...
Neden umarsızca çığlık atmak varken içimde ki her bir hücreyi kanatırcasına gözyaşlarımla parçalıyorum ki?
Gökten kimyasal yağıyor bak bugün ve ben zift gibi kara günahlarla yok oluyorum gene...
Çok gülüyorsun diyorlar bilmiyorlar ki gülme eylemini kendime yıkılmamak için zırh edindiğimi...
Neden umarsızca çığlık atmak varken içimde ki her bir hücreyi kanatırcasına gözyaşlarımla parçalıyorum ki?
Sen yüreğimi başkalarıyla binlerce kez deşerken benim acı veren tek eylemim bedenimi kanatan
ellerim...
Ben seni kaçmayasın diye göğüs kafesime saklamayı bile düşünürken sen benden kalbimi deşecek kadar mı nefret ettin?Şimdi aldığım oksijen bile zehirliyor beni...
20 Şubat 2012 Pazartesi
Korkuyorum çok korkuyorum...
Çok yanlış tanıyormuşuz tanıdığımızı sandığımız kişileri...O güvendiğimiz kişiler ettikleri fütursuz iki kelimeyle ruhunuzda etlerinizi çekiyormuş kadar derin acılar bırakabiliyormuş.Ruhunuz yaşadığı acıyla kıvranırken gözyaşlarınızın tuzu daha da acıtıyormuş hayal kırıklığınızı...Cam dolu bir yatağa yatıyormuş gibi. Kurtuluş yokmuş bundan nereye dönsen batıyormuş camlar bedenine ve en sonunda acıya teslim oluyormuş ruhun.Korkuyorum artık kendimden böyle devam edersem ölü bir ruh gibi hissetmekten korkuyorum.Bir gün gelipte ağlayamayacak kadar acıya alışmış uyuşturulmuş bir beden gibi köşeme çekilmekten korkuyorum...Tüm vucudumu kendi ellerimle paramparça etmekten korkuyorum.İnsanlardan ölene kadar nefret etmekten korkuyorum...İçime çektiğim nefesin artık zehir gibi gelmesinden korkuyorum...Kendimi kendimden arındırmaya korkuyorum kısacası ben ben olmaktan çıktığımı görmekten korkuyorum... Eziliyorum ağır geliyor yaşadıklarım ağzımda zehir varmış gibi kıvranıyorum kıvranıyorum kıvranıyorum ve ölüme kıvranıyorum.
16 Şubat 2012 Perşembe
Sihirli Bir Şeydi Aramızda ki
Hmm gerçekten biraz yazmaktan uzaklaşayım diyorum olmuyor görüldüğü gibi uzaklaşamadım ne hakkında konuşacağımı tahmin bile etmeden oturdum bilgisayara.Ama bugün yaşadıklarıım bana çok şey kazandırdı diyebilirim.Dostluklar sınandı ve bir takım dersler çıkarıldı zannımca.İşte öyle öyle mutluyum ki anlatamam tartışmanın sonucundan öyle bir haz aldım ki kelimelerle ifade edemem bugün yaşadığım bir tatışma tartıştığım kişi ile bana birer terapi gibi geldi oldukça rahatladık.Çünkü anladık ki biz küs kalamayacak ve birbirimizden vazgeçemeyecek kadar sağlam bir bağ ile bağlıymışız birbirimize tahminlerimde yanılmadığımın bir belgesiydi işte bu yaşananlar.Tartıştığım müthiş kişi ve müthiş ben :) aslında sıradan değilmişiz o anda bile kimse bizi böyle görmemeli biz bir bütünüz diyebildik.Tartıştıktan sonra tazelenmiş bir şekilde birbirimize sıkıca sarıldık ve artık daha sağlam adımlarla yolumuza devam ettik.Sebebi şu ki biz her ne yaşarsak yaşayalım aramızda kalacak prensibi ile yola çıkmıştık biz ikizdik ve ikizler birbirini her zaman tamamlardı.Kimseye fırsat verilmemeliydi ve şiddetle nazarlar savrulmalıydı o kadar. Mutluyduk işte ama sebepli bir mutluluktu bu... Biz bir birimizden katiyen kopamazdık çünkü birbirimizi mutlu etmenin yollarını bilen tek insan yine sadece bizlerdik.Bir puzzle'ın ayrılmaz parçaları misali ya da ne bileyim kendimiz olmayı başarmamıza cesaret veren bir nevi karşılıklı perilerdik.Anlayacağınız normal insanların çözemeyeceği sihirli bir şeydi aramızda ki...
13 Şubat 2012 Pazartesi
Lanetlenmiş Bedenim
Neden herkes gibi olamıyorum? Bir şeyler mi eksik bende bedenimde? İtiyor muyum çevremdeki herkesi?Çok mu fazla yanlış yapıyorum hayatta?Beceremiyor muyum yüzüme vurulduğu gibi çoğu şeyi ?bu kadar kalabalıkta neden yalnız hissediyorum kendimi?Peki ya neden hiç zevk alamıyorum hayatımdaki şeylerden onların içinde mutlu olmam gerekirken neden boğazıma bir şeyler oturuyor ve aniden gözlerim doluyor?Hiçbir zaman cesaret edemeyecek miyim bazı şeylere?İnsanların arasında parlarken kendi içimde gölgelere mi boğulacağım?Nedir bu yüreğimden beynime iletilen gördüğüm var olmasını istediğim sanrılar deliriyor muyum hayatın gerçekliğinde?Delirirsem mutlu olur muyum acaba?Hep böyle dışarıdan müthiş ama içeriden çaresiz mi olacağım çaresi yok mu bunun?Kendi karanlıklarımda kaybolursam kurtaran olur mu beni?Dalga geçtiğim insanlar mutluluğu bulduğundan sahte tebessümlerin ardına sakladığım yalnızlığım kanar mı yüreğimden ruhuma kadar?Gözyaşlarım tükenirse ben ne yaparım onlar benim tek dostum?Gördüğüm herşey silah bana şu ara, alıyor insanlık eline cam parçasını ruhumu delik deşik edip terk ediyor beni... Kader gülüyor karşıdan gülüyor haince...Ben ağlıyorum çok uzaklardan şimdi kimsenin izleyemediği köşelerden görüyorum hiç olmuş beni lanetlenmiş bedenimi.Kan kırmızı zehirlerle harap olmuş benliğimi ... '' Nefes al nefes al !'' diyorum aldığım nefeste imkansızlığa sarhoş, huzursuzca boğuluyorum...
12 Şubat 2012 Pazar
Şarapta Hüzün
Şiir olsaydı keşke şu an kadın bedenim...Okuyana anı koklatan... Bir şarapta hüzün olsaydım şimdi her yudumda ateşiyle ruhu alevlendiren.Kalem olsaydım dertlenenin elinde var olan.Ve şu an uçsaydım uzaklara hayallerimle beraber gözyaşımı süsüm yaparak en doğal ve saf halimle.En güzel şarkının notaları olsaydım dinleyenin içine işleyen...Ya da kafamızdaki resimlerin çerçevesi olsaydım dokunaklı bir yerde...Dans olsaydım ben bitmesi istenilmeyen arzu dolu bir dans.Koku olsaydım ben hiçbir cama mahkum edilmeyen deniz kokan özgür bir koku. Ve aslında en önemlisi ben ben olabilseydim şu kahreden dünyada...
Dağ dağ dediler gittik
Ertesi gün kararlaştırıldığı üzere dağa çıkmaya karar verdik ama ben bir korkuyorum sorma gitsin çünkü en büyük fobilerimden biri karlı havada dağa bayıra çıkmaktır.Böyle tırsak tırsak sıkıca giyindim yola çıktık nitekim yollar açıktı ben mutluluktan havalara uçmaktaydım.Arabada böyle ailecek cırtlak seslerimizle şarkı söyleyerek vardık hedef noktamıza.Lakin ben böyle gezip sakin sakin oturacaktım benim vik vik öten adrenalin meraklısı kardeşim abla kayalım mı abla abla uçalım mı vari sözlerle beynimi yemeye başlamıştı bile yok git diyorum istemiyorum diyorum dinlemiyor.İşte biz böyle oturacak bir yer bulduk kendimize müzik eşliğinde kayanları izliyoruz ki benim vik vik gene geldi abla bak şu adam dedi ki ben jet sikide gezdiririm dedi nolur binelim diye yalvarıyor ama ne yalvarma yok binmem töbe estağfurullah diyorum dinlemiyor korkak diyor ya şöyle bir şey var ki ben ömrüm boyunca adrenalin sevmeyen bir insanım ben eşeğini sağlam kazığa bağlayan bir tipim yani gelmez öyle şeyler bana.Benim vik vik kardeşim yetmezmiş gibi babaannem ile annemde başlamaz mı ömründe herşeyi tat kızım oturma böyle falan diye bir babaannemi görseniz nasıl bağrıyor bin diye az daha binmezsem zorla oturtacak ayy en sonunda meleğim babam geldide kardeşimle o bindi bende kurtuldum.Amma velakin bunların yüzü yanmış soğuktan ohhh diyorum bende ben iyi ki binmedim.Sonra miss gibi sucuk ekmeğimizi alıp oturduk ben bir sıkı giyinmişim herkes üşüyor ben de tık yok.Bu arada babannemin eldivenlere bittim kesin kullanacağım benim gibi vintage tutkunu birinden kaçmaz...Evede vardık mutlu mutlu kestanelerimizi yiyerek sorma gitsin :)
11 Şubat 2012 Cumartesi
Dertlendim
Her sinirlendiğimde,duygulandığımda,kafama estiğinde burada buluyorum kendimi çünkü yazmak ilaç gibi geliyor bana içimde ki ağrıları kısa süreli durduran bir ilaç gibi.Aslında bu kadar hassas olmaktan nefret ediyorum herşeye ağlayan bir sulu gözün tekiyim.Çünkü insanlarda samimiyet görmedikçe sahteleşmiş yüzlerle karşılaştıkça mutlu olmak bir yerden sonra imkansız oluyor.Aslında çaresizlik ve pislik kokan dünyadan kaçış yollarıda bulamadım değil kendime.Bir bardak kahve ve kitap kokusuna sığınıyorum nefes almak umuduyla.Sayfaları her çevirişimde anılarım ve hayallerimin kokusu geliyor uzaklardan ve kahvenin keskin kokusu ulaşıyor burnuma mutluluğun tarifi bu olmalı diyorum tüm ruhumla.Ve bir şarkının melodilerini iştiyorum bana ait olan ütopyamda.O şarkıyı dinledikçe gözyaşlarıma engel olamıyorum ve yüzümden düşen her bir yaş ruhumuda temizliyor işte bu sebepten tebessüm ediyorum istemsizce aniden.Öyle bir ütopya hayal ettim ki kafamda herkes olmamalı orada yalnız ben ve insan olmayı başaranlar olmalı nitekim insan sandığımız milyonlarca yaratık yok mu dünyada?Ütopyamda yan gelip yatmalıyım mesela bol bol kitap okuyup yazmalıyım fütursuzca derdim tasam olmamalı asla ve milyonlarca şey olmalı zevk aldığım hayatımda. Şu an öyle daldım ki dalmışken hayat bir tekme attı bilinçaltıma kendime geldim biraz fazla hayalperestim öyle bir hayalperestim ki otobüste giderken yol boyunca hayal kuran böyle salak saçma şeylerle mutlu olan bir insanım.Hatta bazen insanlar etrafımda konuşurken bile sıkılıp dalıyorum uzaklara.Yani anlayacağınız hayal dünyam olmuş benim gerçek dünyam bu yüzden hop gerçeklerle yüzleşince bunalıma giriyorum o derece bu işin sonu ne olur onu hiç bilmiyorum.Ama insan ne ile mutlu oluyorsa onu yapmalı diyenlerdenim bu sebeple hayallerim en iyi dostum benim...Böyle bir nevi gerçek olmasını istediğim şeyleri hayallerimle yapıyorum daha ne?
10 Şubat 2012 Cuma
Hmmm
Ne yazacağımı bilmeden ama yoğun bir yazma isteğiyle attım buraya kendimi.Başım şu an feci dönmesine rağmen sığınmak istedim kelimelerime.Bu ara çoğu kimseye anlatamayacağım yoğun bir savaş veriyorum kendi içimde hem fiziksel olarak hem kişisel olarak.Belki de yapamam dediğim şeyleri yapmamın zamanı gelmiştir zor da olsa.Fiziksel yorgunluklar dört bir yanımı sarmışken.İçten bir kahkaha atmanın zamanıda gelmiştir kimbilir hayır yanlış anlaşılmasın hiçbir sorun yok mutluyumda ama benim istediğim arkamı düşünmeden kafamda soru işaretleri olmadan başım dönmeden çocukluğumda olduğu gibi derin ve kaygısız bir kahkaha atmak işte asıl istediğim bu.Ne mağazadan aldığım giysiler ne de gezintiler bana uzun süreli mutluluk veriyor?
Üstelik bu durumun çevremdeki insanlarla da ilgisi yok onlar mükemmeller.Bu savaş ve bunalım tamamiyle içimde, kendime öylesine sınırlar çizmişim ki daha azıyla mutlu olamıyorum ama o çizdiğim sınırlara ulaşmaya da cesaretim yok.Kimse bu yazdıklarımı tam manasıyla anlayamaz çünkü ben bile kendimi yeni yeni keşfediyorum işte bu yüzden eski zevkler bana tat vermiyor.Böyle ağız dolusu çığlık atmak istiyorum.Ama atsam faydası olur mu olmaz bunu da biliyorum işte çelişkilerim var kendi içimde ve bu çelişkileri benden başkasıda çözemez nitekim benimde çözmeye cesaretim yok böyle dolambaçlı karışık mevzularla beynim allakbullak hiç istemesemde.Herkesin saçmalama neyi takıyorsun dediği şeyler zehirli bir ilaç gibi bedenimi ele geçiriyor ve kanımda sinsice yayılıyor.Bir şeyler yapmak istiyorum şu hayatta hiç olarak ölmek istemiyorum bana lazım olan şey ise sadece birazcık cesaret...Kendimi aşmak ve adımı dünyaya duyurmak istiyorum sıradan hayatım beni boğuyor.
Üstelik bu durumun çevremdeki insanlarla da ilgisi yok onlar mükemmeller.Bu savaş ve bunalım tamamiyle içimde, kendime öylesine sınırlar çizmişim ki daha azıyla mutlu olamıyorum ama o çizdiğim sınırlara ulaşmaya da cesaretim yok.Kimse bu yazdıklarımı tam manasıyla anlayamaz çünkü ben bile kendimi yeni yeni keşfediyorum işte bu yüzden eski zevkler bana tat vermiyor.Böyle ağız dolusu çığlık atmak istiyorum.Ama atsam faydası olur mu olmaz bunu da biliyorum işte çelişkilerim var kendi içimde ve bu çelişkileri benden başkasıda çözemez nitekim benimde çözmeye cesaretim yok böyle dolambaçlı karışık mevzularla beynim allakbullak hiç istemesemde.Herkesin saçmalama neyi takıyorsun dediği şeyler zehirli bir ilaç gibi bedenimi ele geçiriyor ve kanımda sinsice yayılıyor.Bir şeyler yapmak istiyorum şu hayatta hiç olarak ölmek istemiyorum bana lazım olan şey ise sadece birazcık cesaret...Kendimi aşmak ve adımı dünyaya duyurmak istiyorum sıradan hayatım beni boğuyor.
6 Şubat 2012 Pazartesi
Sen koy başlığı
Bu sabah kalktığımda yazma isteği yoktu içimde.Lakin hani hep derler ya attığımız adımda ne olacağını bilemeyiz diye bana da aynen böyle oldu burada anlatmak istemediğim bazı olaylar benim yazma eylemimi tetikledi.Bu yüzden tam da şu an bir şeyler yazmaya karar verdim.Aslında hepimiz birer deli olmalıyız çünkü ancak deliler kendilerine yapılan kötülükleri kolayca unutabilirler.Bakın dikkat edin kesinlikle affetmek demiyorum.Çoğu insan kolayca affeder ama asla unutmaz yani unutamaz...Özellikle ummadığınız çok güvendiğiniz bir kişi hata yaptığında kalbinizi kırdığında başkası yapsa affedeceğiniz şeyi kaldıramazsınız içinizde depremler olur.Çünkü siz o insanı yere göğe koyamamış güvenmişsiniz ama o size ne yapmış tak hançeri saplamış ,kanayan yer değil de kalbiniz acır bu durumda...Çünkü herkes yapar o yapmaz dediğiniz insan aslında herkesmiş hiç de farklı değilmiş.Bu işte acıtır canınızı herkesten bıktığınızda tek olan insanın acımasız hiçliği öldürür sizi.Artık dünyada ki hiç kimseye eskinin aksine güvenemeyeceğinizi bilmek korkutur sizi.Ağladığınızda tüm samimiyetiyle sarılan insan kalmamıştır artık.Kusurlarınızı size karşı kullanmayacağını sandığınız insan artık geriye bakmadan kullanıyordur onu.Dünyada melek felan yoktur aslında çıkarına geldi mi herkes satar sizi bu acı gerçek yüzünüze aniden çarpar.Ve sizde bu zor dünyanın içinde yıllar geçtikçe oyunu kuralına göre oynamayı ne kadar istemesenizde öğrenmek zorundasınızdır.Nasıl ki doğanın kuralları varsa dünyanında acımasız kuralları vardır her ne kadar yıkıcı olsa da.Çünkü yaşadığınız her gün riyakar ve oyuncu insanlarla karşılaşacaksız böylece her dakika daha çok pişecek güçleneceksiniz ve bunlar olurken kendinizi de istemsizce tüketeceksiniz.Daha devam ederdim ama içimden gelmiyor yazarken bile anlamsızlaşıyor bedenim...
4 Şubat 2012 Cumartesi
Belki anlatırım...
Uzaklarda çok uzaklarda bir kız yaşarmış saçları hüznün en koyu rengini andırırcasına siyahmış öyle böyle bir siyah değilmiş o saçlara dokunan eller iliklerinde hissedermiş acıyı buna rağmen etkisi altında kalırmış o saçların,bu kızın her bakanı içine çeken yemyeşil gözleri varmış büyülü ve korkutucu esaretinden kurtulmak isterken ona kul olmayı arzu ettirecek gözleri...Bu kızın öyle beyaz ve küçük elleri varmış ki her kar tanesi kendinden utanır saklanırmış gökyüzüne.Yine bu kızın öyle orantılı vücudu varmış ki bahsi geçen afrodit kendinden utanır yerle bir edermiş bedenini...Ayrıca bu kızın bedeni öyle ahenkle hareket edermiş ki her dans ona kendini pişman olmaksızın verirmiş.Kızın öyle şehvetli dudakları varmış ki bakanı günaha davet ederken aslında cenneti vaad edermiş.Öylesine kirpikleri varmış ki gölgeleri yüzüne düşer herkesi sarhoş edermiş...Öyle minik ayakları varmış ki gökten indiniği sanılırmış onların çünkü hiçkimse sahip olamazmış böyle bir vasıfa.Sonra kız konuşmuş dünya cennete dönüşmüş insanlık içmeden sarhoş olmuş derin bir ışık yayılmış geceye aydınlanmış her taraf o muhteşem sesin geceyle dansında... Peki ne mi olmuş bu kızın kaderi?Belki anlatırım Hikaye benim değil mi?
31 Ocak 2012 Salı
Yontulmamış Odunlar
Benim gibi monoton bir hayatı olan insan ancak kardeşinin zoruyla dışarı çıkardı zaten öyle oldu.Kuzenimiz Tuğbişi yanımıza aldık avmlerden birine yol aldık.Nihayet donmadan vardığımızda muhteşem ve macera dolu bir günün bizi beklediğinden bihaberdik.İlk işimiz her kızın içgüdüleri ve arzularının derin ve apaçık yansımasıyla mağazalara saldırmak oldu hani belki zor beğenen biz bir şeyler beğenebiliriz umuduyla.Bütün mağazaları talan ettikten sonra aşırı hastalık hastası olan benim başım dönmeye başlayınca bir şeyler yemeye karar verdik ve Mc Donalds 'a yol aldık her zaman ki menümü ısmarladıktan sonra masada bir sohbet belirdi.Bowling oynasak mı oynamasak mı sohbeti.Benim gibi bedensel faaliyetlerde beceriksiz olan ben yok yok nidalarımı yükseltirken oynamaya karar verdik.Giydik ayakkabılarımı aldık topları elimize kuzenim ve kardeşim acemiliğin doğal haliyle başarısız başlamışlardı ilk atışlarında ben tırsak bir şekilde topu aldım ve gelişi güzel fırlattım nasıl olsa 2 tane felan devirmişimdir diye arkamı dönmüşken bütün topları acemi şansıyla devirmişim meğerse kızlar şok içinde bana bakıverdiler bir müddet tabi acemi şansı bitince 2. olarak bitirdim bu rekabeti sonra dedik ki bu soğukta çay iyi gider gittik bir çay içtik içimiz ısındı.Sonra tüm laylaylomluğumuzla gezmeye devam ederken bir şeylerin ters gittiğini farkettik Allah'ın iki sapığı peşimize takılmıştı afedersiniz görmemiş şehrimizdende bu beklenirdi zaten.Hepimizi bir titreme sardı mecbur bir kafeye attık kendimizi kurtulmak için orada bir şeyler içtikten sonra kafenin arka kapısından çıkıp hemen taksiye attık kendimizi.Anladığım önemli nokta şuydu:''Erkeklerimiz yontulmamış odun olmaya devam ettikçe kadına nefes almak bile zor.''Görmemiş cahil okumamış pislikler sokakta doğru dürüst ceza bile vermeyen sisteme sırtlarını dayadıkça biz kadınların daha çekeceği var...
29 Ocak 2012 Pazar
Beceriksiz Prenses
Evet bugün ev işlerine bakış açımdan bahsetmek istiyorum.Aslında aa ev işleride neymiş? diyecek kıvamdayım ya neyse.Küçüklüğümden beri nefret ediyorum bu temizlik bulaşık zırvalarından lakin Allah'ta bilmiş gayet beceriksiz yaratmış beni.Ve sağolsun Rabbim bir de kıyak geçmiş azıcık cadıda olsa bir kardeş vermiş bana.Bu kardeş öyle bir kardeş ki mutfakta hamarat mı hamarat hehey!Bir de zevk alıyor yemek yapmaktan sorma gitsin tam aksim yani.Oysa ki beni şöyle yıldızlara bakan bir salıncağa koyun günlerce yatayım kitap okuyayım üşenmem ev işleriymiş felan hiç bulaşmam.Her ablanın sinsiliğiyle olaya yaklaşır kardeşim kek yaptığında felan yumulur sonra son gaz ortadan kaybolurum.Bana karşı geldimi de bir takım şeylerini annemlere yetiştirmekle tehdit ederim.Ya şimdi böyle anlatınca taş yürekli biri gibi göründümde olayların perde arkası hiçte öyle değil.Sevgili kardeşimin yaptığı bu iyilikler ona vakti zamanı geldiğinde yol su elektrik olarak geri döner yani klasik ablanın kıyafetlerine muhtaç olma durumudur bu.Tekrar ev işlerine dönecek olursak beceriksizliğime ve tembelliğime nice nineler beddua eder taş kesilir vallahi.Dikiş dikmek,örgü örmek falan hiç o taraklarda bezim yoktur benim.Ben ancak yazsam yazsam yazsam hayallerde uçsam felan...Biliyorum bu halim hal değil ama nereye kadar idare edersem o bana kar kalır felsefesiyle yetiniyorum...
Ama ne yapalım yani herkes programlanmış kadın görevleri ile dünyaya gelmiyor ya...Herkesin farklı bir becerisi var kabul etmiyorum katiyen etmiyorum kadına adanmış zoraki görevleri demokrasi geldi arkadaşım madem öyle elleri sen sıva!Bak vallahi eline de yakıştı mı ne?
Ama ne yapalım yani herkes programlanmış kadın görevleri ile dünyaya gelmiyor ya...Herkesin farklı bir becerisi var kabul etmiyorum katiyen etmiyorum kadına adanmış zoraki görevleri demokrasi geldi arkadaşım madem öyle elleri sen sıva!Bak vallahi eline de yakıştı mı ne?
27 Ocak 2012 Cuma
Gecenin mayhoş tadı
Gecenin bu saatinde ruhum özgürlüğe kavuştu sanki .Sıkıntı dolu olduğum şu zamanlarda ay ışığında vücut buldu kaybettim sandığım gerçekliğim. Daha bir seviyorum daha yakın geliyor bana ayın gizemli yüzü güneşin net parlaklığına oranla.Babamın eve gelişiyle onun sıcaklığına kavuşuyorum renkleniyor dünyam onun tek bir tebessümüyle.O an unutuyorum tüm acılarımı tüm sıkıntılarımı tüm yokluğumu karşı konulamaz hiçliğimi geceleri rüyalarımda savaş verdiğim benliğimi.Yazın gittiğim tatil mekanlarında bile ay ışığında denizin sesini dinleyip hayal kurmayı dans etmeyi çok sevdim hep.İnsanlar bile gece büründüğüm kimliğime inanamazlar çünkü onlar için bambaşka benim için gerçek Melis'in ortaya çıktığı vakitlerdir geceler.En büyük isteklerimden biri deniz kıyısında bir evim olması çünkü dalgaların sesini dinleyerek yıldızların altında kitap okumanın hazzı benim için asla tarif edilemez...Ben her zaman mekanların bir insanın içinde ki gerçekliği ortaya çıkarabildiğine inanırım belki de bu yüzden yaşadığım mekanı sevemedim ruhuma hitap edemediği için mutlu olamıyorum burada çünkü ne kadar çabalarsam çabalayayım boğazımdan sıkıyorlarmış gibi hissediyorum sıkılıyorum sıkılıyorum sıkılıyorum nedensiz yere sebepsizce amaçsızca...Ama kendime engel olamıyorum hayatta bir şeyleri değiştirmek istiyorum sıradan ve monotoon hayatın mutluluğu beni tatmin edemiyor.Günlük hayatın hazları yeteri kadar memnun edemiyor beni.Belki de bugün yazdığım bu satırlar içimde ki bir şeylerin dışa vurumuydu.
Karanlıkta ki gölgeleri de alıp bilinmeyen bir şehrin kapılarını aralayacağım,kimbilir belki o zaman içimin ulaşılamayan zindanlarına hapsolmuş zoraki sessizliğime son verebilirim.
Ve bir damla gözyaşı ile sek acılarımı birleştirip gecenin mayhoş tadını içime çekiyorum...
Karanlıkta ki gölgeleri de alıp bilinmeyen bir şehrin kapılarını aralayacağım,kimbilir belki o zaman içimin ulaşılamayan zindanlarına hapsolmuş zoraki sessizliğime son verebilirim.
Ve bir damla gözyaşı ile sek acılarımı birleştirip gecenin mayhoş tadını içime çekiyorum...
25 Ocak 2012 Çarşamba
Kadının Kadına Eziyeti
Değinmek istediğim konu aydınlık kadınlara karşı şiddetle savaş veren karanlık kadınlar.Bu deyişten eminim ki hiçbir şey anlamadınız.Şimdi bunu açıklayacağım bazı kadınlar vardır ki ailesinin verdiği dogma inançları sorgulamadan değiştirilemez hüküm gibi savunurlar hatta bu uğurda kendilerini aşağılar ve aşağılanmak için çabalarlar evet ciddiyim çabalarlar.Hepimiz karşı karşıya kalmıyormuyuz günümüzde erkek çok eşli olmalıdır diyen kadınlarla ve yine hayır efendim kadın kısmı gece dışarıda gezemez diyen hemcinslerimizle.Yine o kör kuyulara kendilerini hapsetmiş analarda vermiyorlar mı kurbanlık koyun gibi küçük kızlarını el kapısına.Yine kızları dayak yediğinde evini bil dön yuvana diye kucaklarını kapatmıyorlar mı hırsla çocuklarına?Milyonlarca kız babasından dayak yerken demiyorlar mı en çağ dışı ata sözüyle ''Kızını dövmeyen dizini döver .''diye.Sanki hatayı kendisinde aramaktan acizmiş gibi.Sonra ha bir de erkeğin elinin kiri meselesi var erkek yapar ama kadın yapamaz namussuz olur ama analar oğulları hovardalık yaparken oğullarının sırtını sıvazlarken kızlarını afedersiniz o**pu diye aynı sebeple nitelendirmiyorlar mı?Hayır kızım dizlerini kırarım o mini eteği giyemezsin dans edemezsin demiyorlar mı?Ne yazık ki diyorlar ne kötü ki diyorlar ne berbat ki diyorlar cahillikleriyle kaç kızı acılara kurban edip mutsuzluğa mahkum ediyorlar.Eğer bir kadın kendi haklarını koruyamıyor evlat ayrımı yapıyorsa erkeklerden hiç bekleyemez eşitliği.Üstelik kısıtlandırmalar hatayı beraberinde getirir.Kadının gözyaşının hükmü yok mu bu pis düzende? Var olmalıda en azından biz haklarımıza sahip çıkarsak olacak ne yazık ki önce mide bulandıran cinsi ayrım pisliğinden kurtulmamız lazım.Kadın zekidir ancak kendi haklarına sahip çıkabildiğinde o cevherle yerle bir eder mikrobik düzeni...Ve unutmayalım ki namusluluk terbiye içte olmalıdır mini etekte,gece dışarda gezmelerde değil bir insanın beyni hasetliklerle örülü çöplükse kara çarşaf giyse temizlemeye ne yeter?
24 Ocak 2012 Salı
The notebook filmi ve benim yorumlarım
Çok fazla film izleyen
bir insan değilimdir çünkü kolay kolay seçemem ve beğenemem hem de kişisel
tercihim genel de kitap okumaktan yanadır çünkü kitap okurken beyninizde sahneyi
dekoru siz tasarlarsınız.Yalnız uzun zamandır merak ettiğim bir film olan The Notebook
filmini en nihayetinde izleme kararı aldım.Geçtim bilgisayarın başına sırf sıkıntıdan
başlattım filmi. Klasik bir beklenti içerisinde izlemeye başlarken film beni
içine aldı ruhumu başka dünyalara götürdü ve beni acayip şaşırttı çünkü o kadar
derin o kadar duygulu işlenmiş ki filmin hikayesi yer yer gözüm doldu
sahnelerde. Anlayacağınız beklentimi baya aştı film .Uzun zamandır bu kadar etkileyici bir
filmle karşı karşıya kalmamıştım.Gerçek dünyada kolay kolay göremeyeceğiniz bir aşk tutkunun sınırları zorlanarak en enfes şekilde anlatılmış.Bir kere film başladığı an insanı bilinmeyen bir büyünün içine alıyor ve sen işlenen aşkın sarhoşluğuyla bitiriyorsun filmi.İki aşığın birbirlerine bakışları,vücutlarına dokunan ellerinin aslında ruhlarında dolaşması araya mesafeler girmesine rağmen kaybetmedikleri tutkuları gerçek dünyanın somut gerçekliğinden koparıyor sizi ve adeta iliklerinize kadar işliyor kalbinize dokunuyor bu aşk.Hele ki günümüzde gördüğümüz sıradan bayağı ilişkilerin kokuşmuşluğundan saf ve taze sevgiye erişmek inanılmaz oluyor sizin için.Ve tam gözyaşlarına boğulmak üzereyken film en büyük süprizini yapıyor ve kavuşturuyor aşıkları.Ve birbirlerine o kadar aşık ki kahramanlarımız başrol kızımız yaşlanıp unutkanlık hastalığına yakalandığında başrol erkeğimiz de evini terkediyor kadının yanına yerleşip ona her gün kendi hikayelerini okuyor.Günümüzde sadakatsiz milyonlarca erkeğin aksine birbirlerine sıkı sıkı tutunmuş devasa bir aşkın en güzel portresiydi bu film. İlk işiniz bu filmi izlemek olsun unutulmuş tutkuları alevlendiren derin bir etki yapıyor.
Ve bu filmde en sevdiğim söz şu oldu:''Bir erkek bir kadının gözlerine baktığında başka bir kadını görüyorsa kadın bunu anlar.'' Ne kadar doğru ve güzel bir söz...
Şimdiden izleyeceklere iyi seyirler asla pişman olmayacaksınız emin olun...
23 Ocak 2012 Pazartesi
Ölümü Bekleyen Serseri
Kimsenin olmadığı hayallerden bir dünyada gözyaşlarımla kırmızı bir denizde kanıyor yüreğim,kendi kendimin merhemi oluyorum uçsuz bucaksız acılarımda...Yalnızlığı iliklerime kadar hissediyorum, hafif sızlatıyor şırınga incecik bedenimi.Ruhum nice aşkları sallıyor beşiğinde ağlıyor umutlarım yerin en derininde...Tırnaklarım geçiyor kimsesizliğime, kanatıyor dokunduğu yeri hiçliğim...Alkolle yıkanıyor her bir hücrem ve gölgeliyor gece içimde ki sessiz eziyeti.Tezat bir şekilde çığlıkları duyuluyor ezilmiş bedenlerin bir yerlerde...Ruhlar dolaşıyor geceleri buralarda kimliksizliğe çare olabilmek için.Simsiyah bir zehir akıyor gökyüzünden eritiyor bedenimde ki kemikleri.Ve ben kala kalıyorum bir yığın şeklinde köşede gözlerine acı ve morluk çökmüş ölümü bekleyen serseri gibi...
Sahte Senaryolar
Arkadaş olmak nedir?Onu sorgulayalım bugün...Herkesin milyonlarca arkadaşı var dünyada ama hangisi ile gerçekten mutlu kimin yanında kendini mutlu hissediyor bilemeyiz.Her gün gittiğimiz mekanlarda sayısız yüz görüyoruz onlara arkadaşım deyip yalandan tebessümler sunuyoruz seni seviyorum gibisinden sahte cümleler kuruyoruz .Peki ya arkadaşlık bu mudur böyle mi olmalıdır bir insanın milyonlarca arkadaşı olsun onun yanında saçmalayamıyor kendini serbest bırakamıyorsa gerçeklikten yoksundur o dostluk...Çok fazla konuştuğum insan var ama hepsiyle aramdaki mesafe farklı buna bağlı olarak onlara karşı davranışlarımda birbirinden farklı.Kimisine mecburiyetten selam verip yanında kasılıyorum dakikaları sayıyorum,diğerinin yanında iki muhabbet ediyorum.Ama öyle birinin yanına gidiyorum ki selam bile vermeden yanağına öpücük kondurup onu kolundan sürükleyip tüm sırlarımı paylaşıyorum çünkü o artık benim kardeşim olmuş arkadaşlık sıfatına yakıştıramıyorum onu çünkü ben onun omzunda ağlamışım onunla kahkahalar atmışım fütursuzca saçmalamışız ,delicesine,şifreler koymuşuz bize özel kimsenin anlayamayacağı,öyle hale gelmişiz ki bakışlarımız birbiri ile buluştuğunda aynı şeyleri aklımızdan geçirip gülümsemişiz,birbirimizden uzaktayken bir şeye sevindiğimizde aaa bunu ona anlatmalıyım diye çırpınmışız durduğumuz yerde.Ya da birisi bizi üzdüğünde hemen anlamışız davranışlarımızdan...Delicesine milleti çekiştirmişiz.Aynı kulaklıktan müzik dinlemiş şımarmışız doyasıya.Birbirimizin evine gidip sınırlarını aşmışız eğlencenin.Hayaller kurmuşuz en manyağından gerçekleşmesi imkansız.Kendi kafamızdaki ülkenin kraliçeleri olmuş emrimize sermişiz tüm insanlığı.Hayalimizde ki karakterlere bürünmüş oyunlar oynamışız kimsenin farkında olmadığı.Birimizin canı acıdığında onu içimizde hissedip onunla birlikte ağlamışız birine sinirlendiğimiz de birlilkte saydırmışız küfürlerin en büyüğünü intikam meleklerini birlikte çağırmışız yanımıza,alışverişe gittiğimizde birbirimizden fikir almışız en derin güvenle.Sinemaya gittiğimizde insanlara aldırmadan konuşmuş kahkahalar atmışız.Utanmazca gözlemişiz insanları.Birbirimizin rujunu parfümünü kullanmışız izin almadan.Rezil olmuşuz mutluluğun sarhoşluğundan kusurlarımızı komedi yapmışız utanmadan.Hayatımızda ki en büyük sırları sadece birbirimize vermişiz hiç tereddüt etmeden.Eğer bunlar varolamıyorsa bir arkadaşlıkta sahte senaryolarla rol alıyorsak hayatın en keskin sahnesinde yalnızlık yeğdir en iğrenç birlikteliğe....
21 Ocak 2012 Cumartesi
Ben uçmak için yaratılmışım!
Neden gerizekalı gibi her an ağlıyorum bilmiyorum kendi kendime diyorum ki kızım rahatlık mı batıyor sana bak ne güzel tatildesin yediğin önünde yemediğin arkanda yok anlamıyor benim habire akmaya meyilli gözyaşlarım.Hayır bunalım bunalım bir yere kadar değil mi ama eğer böyle giderse ben 30 u bulmadan geberip gideceğim kıytırık şeyleri kafaya takmaktan.Millete karşı yükseklerden uçmayı havalara girmeyi biliyorsun Melis hanım, ama işte hedefi yüksek tutuncada yüreğin paramparça oluyor kendini yok ediyorsun farkında değilsin.Kendi kendime ne güzel de öğütler verebiliyorum ahhhh ahhh bir de tutabilsem her bir umudum teker teker yerle bir olurken bedenime milyonlarca kırbaç iniyorda oluşan yaralara tuz basılıyor gibi hissediyorum.Her bir yıkılışımda gözyaşlarımı içime akıtıyor öyle bir akıtıyorum ki inadına yeşilleniyor yeni umutlar ama ruhum melankoliyle sevişmekten vazgeçmedikçe umutlarım zehirlerle büyüdükçe nasıl mutluluk saçabilirim etrafa, saçamıyorum çürük meyveler veriyorum insanlığa.Hani bana yakın olan insanlara beni sorsanız soyadı depresyon derler imzamı basarım.Hayır hayır aslında dışarıya gülücükler saçan da bir bünyem vardır ama gel gör ki yaz yağmuru gibi diniyor hemen mutluluklarım ,bünyem aşırı doz mutluluğu kaldıramıyor.Bu yüzden belki de sürekli gülmeyi ad edinmişim kendime belki edindiğim ad soyadım olan depresyonu yener diye.Hayallerimden bahsetsem size dersiniz ki eee bu kadar büyük hayallerin varsa tabi ki mutsuz olursun ayakların yere bassın biraz diye öğütler verirsiniz ama basmıyor işte basmıyor ayaklarım yere ben uçmak ve yok olmak için doğmuşum asil ve pervasızca...
20 Ocak 2012 Cuma
Bu ara
Böyle bir sıkıntılardayım ki bu ara anlatamam.Hiçbir şeyden tat alamıyorum sürekli afakanlar basıyor derin derin çığlıklar atmak istiyorum.Çünkü tatilim yedi 24 uyumakla bilgisayarda oturmakla ve kitap okumakla geçiyor millet şehirden şehire koşuda ödülleri toplarken benim kara talihim miskin ev kedisi olmamı istiyor.Böyle evde sıkıntıdan öfleyip püfledikçe milletin de huzurunu kaçırıyorum tam depresyon halindeyim yani dokunsanız ağlayacak kıvamdayım, böyle ortada ruhum ateşe verilmişte çaresizce bir köşede acıyla kıvranıyormuşum gibi.Üstelik bu şehir beni sıktı işin açığı zevk almıyorum buranın karanlık yobazlığından, gezdiğim yerlerden bile zevk alamıyorum.Bir an önce yaz gelse de tatile gitsem diye dört dönüyorum.Çünkü o kadar sinir sistemim yerle bir ki bura sanki yaşadığım bu şehrin her santimetre karesi bana düşman ben de ona düşmanmışım gibi hissediyorum.Zaten ben küçüklüğümden beri farklı biriydim hep kendime ait bir hayal dünyam vardı orada daha mutluydum.Şimdi de değişen bir şey yok hala öyleyim istediğim şeyleri yazılarıma döküyorum ya da okuduğum kitaplarda var ediyorum.Bir kitabın okuduğum sayfalarında alev alıyor gerçek kimliğim ya da yazdığım satırlarda iliklerime işliyor gerçekliğim bir nevi ilaç gibi geliyor bu sıkıcı dünyada bunlar bana.Ya da ne bileyim işte bir parça nefes alıyorum taaaa köşelerde.Ben oturduğu yerlerde hayaller kuran megoloman bir kızım tabi dozunda bir megolomanım.Çünkü uçuk hayallerim var benim kimsenin inanmadığı ama kendimin çoktan planlar yaptığım hayallerim.Başkalarının yapamazsın ya da ben yapamam dediği hayallere aşırı derecede secret yaparak kolları sıvıyorum en başta ne de olsa inanmak başarmanın yarısıdır.Asla onlar olmayacak diye olumsuzluklara kapılmıyorum onlar daha şimdiden varolmuş gibi yaşıyorum eğer öyle yapmazsam nasıl mutlu olabilirim dar ve sığ dünyada.Çoğu insanın en büyük hatası aşırı realist olması oysa ki gerçeklerden kopmak bazen işe yarayabilir hiçbir zaman aşırı realist olmadım olmakta istemiyorum neden herşeye olmayacak gözüyle bakayım ki bu bana eziyet olur.Ben büyük büyük büyük bir HAYALPERESTİM ve bu bana bazen acı versede benim tek gerçekliğim hayallerim doğru veya yalnış ben böyleyim.Eğer değişmeye çalışırsam biliyorum ki ezilirim yok olurum bin bir parçaya ayrılırım değişmeyi neden deneyeyim?
Çocuk kabusum
Bugüne kadar çocuklarla daha iyi anlaşan kişi hep kardeşim olmuştur ben daha çok uzakta kalan taraf oldum hep.Ama aksi şekilde çocuklarda hep beni sevdi.Oysa ki ben sinirlenince çocuk falan dinlemeyen büyük adam gibi karşımdaki ile tartışan bir insanımdır.Öyle de psikopatlaşırım yeri gelince :)Ya bir de şöyle bir durum var ne kadar okuduğum mesleği sevsem de öğretmenlik yedi yirmi dört çocuklarla uğraşma işidir.Nitekim bunları dememe rağmen hiçbir çocuğun yaşadığı acılara kıyamam hemen ağlarım öyle de merhametliyimdir yani.Ama ben bir bebeği ve yahut çocuğu seveceğim şöyle 15 dakika sonra yallah edicem çünkü fazlasına katiyen katlanamıyorum misal komşumuzun çocuğu şöyle çok fazla ağlayıp sürekli bir şeyler istedimi benim şarteller atıyor.Böyle kıpkırmızı oluyorum nefes al melis nefes ver melis kendini tut dayan melis bağırma çocuğa annesi yanlış anlar melis durumlarına giriyorum.Ama en sonunda dayanamayıp içimde ki canavarı ortaya çıkarıp kızıyorum böylece avantaj elde ediyorum bak valla öyle oluyor mesela kardeşimden sürekli istekte bulunuyor çocuk: mine abla oje sür mine abla ruj sür ama benden hiçbir şey isteyemiyor bazen katılık otorite iyidir dozunda oldukça bizzat denenmiştir.Bir de kardeşim çocuğun istediğini yapmasın çocuk hemen sinirleniyor yeri göğü inletiyor alışmış çünkü ondan ilgi görmeye ama ben hayır desem alınmıyor bu da bir avantaj.Annem hep der ki senin anneliğini çok merak ediyorum ben de diyorum ki hiç merak etme çocuk mocuk istemiyorum annemden klasik anne cevabı gelir:BÜYÜK KONUŞMA!Ben tabi hemen duvarlara vuruyorum felan.eeee sevgili okuyucular masal burada biter...
19 Ocak 2012 Perşembe
Yengeç Burcu Kadınlarına Benim Özel Yorumum
Bir tipik yengeç kadını olarak bizlerden bahsedeceğim; tipik yengeç kadını nelerden hoşlanır ,onları neler çıldırtır yasaklı kelimeleri nelerdir falan. Yanlış anlaşılmasın astrolog felan değilim ama neticede bende bir yengeçim huyumuzu suyumuzu iyi bilirim.Mesela bir yengeç tembelliği çok sever yalnız beyin tembelliğini değil beden tembelliğini zira yengeç kızları belli etmesede hırslıdır ama yedi yirmi dört yatmayada bayılır tıpkı uyuz ev kedileri gibi anlattığıma göre ne de tatlıyız öyle değil mi?Ancak eğer onu incitecek çok büyük bir hata yaparsanız eğer yaparsanız hiç bir burçta göremeyeceğiniz bir ruhsal değişimle karşılaşır patileriyle yüzleşir en uygun andada bizden öldürücü darbeyi sivri tırnaklarımızı yersiniz.Ha yememek için buraya kulak kabartın.Bir yengeç kadının sevincini üzüntüsünü uzun süre paylaşamazsınız çünkü hemen üzülür hemen sevinir içinde durulmayan büyük okyanuslar vardır hiç bir yengeç kızı ufak durgun gölle yetinemez.Onun mutlaka ruhunda derin iç hesaplaşmaları vardır sizin için önemsiz görünen şeyleri o günlerce beyninde tasarlayıp üzülebilir.Bu yüzden sakın ha sakın onun umursadığı şeyleri küçümseyeyim demeyin çünkü en alındığı şey budur sizi tek kalemde yerle bir eder hayatından siler.Yine yengeç kadını hemen bir şeylere darılsa da en ufak söz veya iyilik dargınlığını unutturur lakin eğer büyük bir hata yaparsanız size küsmüyormuş rolü yapar ama yaptığınız hatanın bedelini bir ömür farkettirmeden size çektirir.İşte siz o zaman yaptığınız şey her neyse onun pişmanlığını ateşte kavrulmak pahasına yok etmek istersiniz.Yengeç burcu gezegenlerden ay tarafından etki altına alınmıştır ve ay duyguları acıyı sembolize eder.Ve asla bir yengeç güvenene kadar insanlara karşı gardını idirmez siz onun gerçek kimliği sandığınız davranışlarının aslında birer maskeden ibaret olduğunu asla farkedemezsiniz.Yengeç burcu kadının arkadaşı çoktur çünkü sevecen bir kişiliktedir ama dostu azdır çünkü o mevkiye yaraşır bulmadığı hiç kimseyi oraya koymaz.Yengeç burcu kadını aşk filmlerine,kitaplarına bayılır hatta bu teknoloji devri onların ruhunu yansıtmaz onlar geçmişin insanlarıdır.Onlar ay ışığına ve denize ölene kadar hasret duyan insanlardır.Bu burç doğuştan yazma yeteneğine sahiptir çünkü onu duyguları yönetir.Erkeklerde kendine güven,maddi zenginlik ve sonuna kadar aşkını saklayan bir ruh isterler ve şu söze inanırlar:''En büyük aşık çapkın erkeklerden varolur.''Yapışkan tiplerden asla hoşlanmazlar.Bu burç kadınları aşırı hayalperest bir ruha sahiptirler bu yüzden çoğu mutluluğu bulamaz idealisttirler tiyatro oyuncusu,yazar,editör,öğretmenlik ideal meslekleridir. Astrolog Olmasa da Yengeç Burcu Olan Bir Kadından Yorumlar
Taht Taç Kan Kırmızı
Erkekler için bir zamanlar ne kadarda iyiydik onlar henüz gözü açılmamış özgürlüğü tadamamış kadınları ne de çok seviyorlardı.Ama sonra ne oldu güçlü kadın kimliği oluşmaya başladı artık kadın bir şeylerin farkına varmaya başladı gözü açıldı hayatta tadılacak mutlulukları öğrendi.Peki bundan memnun olmayan kimdi tabiki erkekler.Şimdi sorsak hepsi kadın ve erkek eşit olmalıdır der ama bu fikri benimsemez kadın çalışma hayatına girse bile evini ihmal etmeyecektir bir nevi bedelidir bu işler onlara göre kadının özgürlüğe kavuşmasının.Bir de kendi haklarına sahip çıkmayan kadınlar vardır ki kör cahillikle çamura bulanmışlardır ve şiddetle karşıdırlar kadının özgürlüğe kavuşmasına bunlar daha kötüdür o tip erkeklerden.Çünkü erkeklerinde şanlısı medenisi dürüstü ve eşitlikçisi mevcuttur bunun en güzel örneği MUSTAFA KEMAL ATATÜRK değil midir? Eğer o olmasaydı bir metadan ne farkımız olacaktı eğer Atatürk olmasaydı anaların evlatlarının üstünde hükmü bile yoktu mirasta pay hakkı erkekten azdı.En önemlisi kadın Atatürk sayesinde çok eşlilik belasından kurtuldu yönetimde söz sahibi oldu işte bu yüzden en çok kadınlar bilmelidir Atatürk'ün değerini eğer bizler onu koruyup kollamazsak kendimize ihanet etmiş oluruz.Şimdi dünyaya demokrasi yani cumhuriyet gelmeden önce kadının yerini irdeleyecek olursak:Tarih boyunca ne yazık ki toplumumuz ve diğer toplumlar güçlü ,haklarını koruyabilen,zeki kadınları ''Cadı'' olarak nitelendirmişlerdir dünyada bu değişmemiştir kendilerine biçilen mazlum ve saf tipini kabul etmeyen kadınlar ise yadırganmış ve kara leke olarak görülmüştür misal Hürrem ben herkesin aksine Hürremi'i severim zekidir o kendi ayaklarının üstünde durabilen kaderine boyun eğmeyen özgürlükçü kadının sembolüdür onu sadece hatalarıyla anmak yanlıştır çünkü o daha küçükken ailesinden koparılmış bir kızdır sarayın entirikalarına kurban olmuş ama sağ çıkmış bir kadındır Hürrem en önemlisi de burayı iyi okuyun''İslam dininden gelmeyip de nikah kıyılan ilk padişah karısı olmayı başarmıştır.''Bunu hangi kadın yapabilir?
Yine dünyadan örnek verecek olursak ''Anne Boleyn'' o kadar zekiydi ki kralı etkileyerek onu karısından boşanmaya hatta kralın kliseyi karşısına almasına neden oldu ve büyük tartışmalarla Kraliçe oldu ve halk tarafından ''Cadı'' olarak nitelendirildi sonra idam edildi. Yine başka bir örnek Marie Antoinette mutluluğu fransa kralı olan kocasında hiç bulamadı gönlüne göre yaşadı daha sonra idam edildi.
Güçlü ama trajik hayatları olan bir çok kadın var dünya tarihinde ama tespitim şu ki:Toplum güçlü kadını sevmiyor çünkü işine gelmiyor...
Yine dünyadan örnek verecek olursak ''Anne Boleyn'' o kadar zekiydi ki kralı etkileyerek onu karısından boşanmaya hatta kralın kliseyi karşısına almasına neden oldu ve büyük tartışmalarla Kraliçe oldu ve halk tarafından ''Cadı'' olarak nitelendirildi sonra idam edildi. Yine başka bir örnek Marie Antoinette mutluluğu fransa kralı olan kocasında hiç bulamadı gönlüne göre yaşadı daha sonra idam edildi.
Güçlü ama trajik hayatları olan bir çok kadın var dünya tarihinde ama tespitim şu ki:Toplum güçlü kadını sevmiyor çünkü işine gelmiyor...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)